Patetik Portre
Salt serotonin miydi aşk yoksa frontal devrelerdeki kompleks bir alevlenme
mi bilmiyorum ama nefes kestiğini biliyorum. İştah azalttığını, yüz
kızarttığını, dikkat dağıttığını, aptal aptal gülümsettiğini, el titrettiğini,
göz kararttığını, sabır zorladığını biliyorum.
İlk görüşte olduğuna pek inanmam ben. Çünkü varoluşunun en yegane temeli
yaşanmışlıklar olmalı ve onlara prefrontal korteksin atfettikleri. Sonra hatlar
karışmaya başlar ve kimlik bölünür. Sanki bir parçanız birine emanet verilmiş
de yerine ondan bir parça alınmış gibi. İpotek gibidir bazen, teslim oluşları
da içerir. Gözünüzden sakındığınız şey aslında en kırılgan parçanız halini alır
da o aslında size ait bile değildir.
Boş bir hayata anlam katabilir, havada kalan birçok yanınızın yerine
oturmasını sağlayabilir. Hem çocuklaştırıp hem olgunlaştıran, hem darmaduman
edip hem mutluluktan göklere çıkaran başka ne vardır ki yeryüzünde? Biri
içinizde hem havai fişekler patlatıp hem alabildiğine bıçaklayabilir mi iç
organlarınızı? Mümkün müdür hem alayına isyan, hem hipervijilans? Ağaca, çiçeğe
gülümsemek; kafanı daha düne kadar karıştıran sorunlara koy götüne diyebilmek
nasıl bir fizyolojinin ürünüdür? Öyle bir illet ki, birlikte yaşamaya mahkum
bir parazit gibi göğsünüzün orta hattının 1/3 sağında. Ne simultane vurmakta
kalbinizle, ne de özgürlüğünü ilan etmekte. Canınıza tatlı tatlı okumakta her
daim.
Çoğu kişi aradığı aşkı bulamayıp, o duyguyu yakalayamadan
geçen bir hayatın temelsizliğini itiraf edemeden kendi
sessizliğine çekiliyor. Geri kalan çoğu, diğer yarılarına birkaç
beden ya da birkaç şehir geç kalıyor. Kimileri ise tam yerinde ve
zamanında aşkı bulup, hayatlarının son eksik puzzle parçasını da
tamamlayacak kadar şanslı.
Eğer ciğerlerini bir tek onun kokusu doldursun istediğin bir ten
çıktıysa karşına, onun kokusunu sana taşımayan her nefesin eksik geliyorsa
ciğerlerine, eğer ona yakınken kendi varlığından milyonlarca ışık yılı
uzaktaymışsın gibi hissediyorsan; bedenlerinizin son sinirine, kanlarınızın
ritmine, yaradılışlarınızın son titreşimine varıncaya kadar aşıksanız; yani
demek istediğim, o denli şanslıysanız, kaşık pozisyonunda yatın kalkın ve
kalbine bir çöp(m)adam bile çizemeyenler için sahip olduğunuz şeyin değerini
bilin.
Bahtsızlık diye doğuştan gelen sinir bozucu bir hastalığı olanlar, günlerini
bacasından sigara dumanı tüten bir evde o gün hangi eski 45'liği
dinleyeceklerini, şehirlerin akrabalık ilişkilerini ve cinsiyetlerini, herkes
bir renk olsaydı hangi renk olacaklarını düşünüp, çaylarının olmayan şekerini
karıştırarak geçirmeye devam edecekler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder