30 Aralık 2011 Cuma

Cesaret, korkusuzluk değildi; korkuya rağmen'likti.

Zamandan ve mekandan münezzeh olma adına benim savaşım. Cesaretli ve onurlu davranıp da mutlu olmak adına. Varlığıma elle tutulur, gözle görülür somut deliller bulma adına. Bulup da anlamlandırma, bulup da manalandırma adına. Cesaret denen kavramı tüm hücrelerimde hissedip yaydan fırlayan ok misali sonsuzluğa göçmek adına. Otobanlarda ters şerite geçip de kamyonların üzerine son sürat koşma adına. Kollarımı kanat yapıp da toprak yollarda uçma adına.
Her şeyin üstüne gitmek, ama her şeyin. Sizi öldürmeyen şey sizi kendinize yabancılaştırmadan, her şeyle tanışıp da yaren olma adına. Hayatla sevişme adına. Sonrasında milyarlarca hayal piç olsa dahi. Cesur olmak. Göğüs kafesinde ırkı olmayan bir yaratık varmışçasına. Cesur olmak.
Her yerde söyledim bunu. Kulaklarını tıkadı insanlık. Kendi gürültüsünden kimseyi duymaz olmuştu aklıevveller. Cesaret güzel bir kelime olarak kalmıştı sözlüklerde. Yerini yadırgayan kelimelerim kendilerince hizaya girmişti, beni anlatıyorlardı. Eğri oldu. Kaydı harfler. Ben kaydım hayata. Var-oluş bir tecavüz çocuğu olarak devam etti karbondioksit solumaya. Cesaretsizce. Ve onursuzca.
Ben kendimi kendi özgürlüğüme mahkum ettim. Ben kendimi kendi sonsuzluğumda sonlandırdım. Ben kendimi kendi beynime gömdüm. Üzerini de düşüncelerle örttüm. Düşlerle.

16 Eylül 2011 Cuma

Buhran...

Yıkımlarla, koşuşturmacalarla, sorumluluklarla, ihanetlerle, yalnızlıkla, yabancılaşmayla örselenen ruh bir gün gelir, o konformist bedenine bir dur der. Şımarık beden barışıktır bu dünyevi uğraşlarla. Yaşar, tadar, yaşlanmayı bekler, yorulur, yorulunca dinlenir, kendine gelir ama ruh hatırlanmayı bekler, acı çeker. İşte insan bazen, bir anda kıpırdayamamacasına yorulur. Ruhum öyle güçlü bir baskıyla öylesine bir anda ve kati şekilde yoruldu ki ne olduğumu şaşırdım.

Henüz anlatmak için sözcük icat edilememiş duygularla birlikte gelen sessizlik -ki bağırmak istenilen zamanda sesin çıkmaması, bir boşluk -ki ruha güç verenlerin eksikliğinden kaynaklanan ve süreğen bir eylemsizliğe hapsolan durgunluğun menşei, ve dinlenme isteğiyle daha çok yorulan bir akıldan öteye geçememe sorunu bu. Başlayan güne ait olamamak ve hemen arkasından gelen histeri krizleri. Aştım dediğin dağın başında bulmak kendini. Yeniden.. ve yeniden. Döngülerden döngü beğendiğin bir harala gürele içinde şaşkına dönmek.

Çok yoruldum. Maddi, manevi, ruhen, bedenen ve daha pekçok bok püsür konuda yoruldum. İstihab haddimi aştım. Yüklenebileceğimden fazlası yüklendi. Amortismanlarım zıvanadan çıktı. Ruhum çöktü. Hücre çekirdeğime kadar laktik asit doldum. Arındıracak bir detoks yoluda yok. Ruhumu kıpırdatacak halim kalmadı. Bir insanın hayatı bir kere rayından çıktı mı şarampole yuvarlanması zorunluluk mu? 8/8 suçlu olduğum bir kazanın kurbanı mıyım? "Her şey üstüste geldi yahu.." cümlesi dilime pelesenk mi olmalı?

Önce arzular gitti, sonra fikirler devrildi yere. Ve güven, bir buluttan kırpılmışta yıldız olup gökyüzüne varmış şimdi. Geriye boş bakışlar, konuşulan anlamsız kelime öbekleri ve saf gürültü kaldı.

Bir adım daha atarsam kendimi sürmenajda bulacağımı biliyorum bu nedenle koltuğuma kurulmaya gidiyorum. Halimden memnunmuş gibi görünmeye devam edeceğim.