30 Aralık 2011 Cuma

Cesaret, korkusuzluk değildi; korkuya rağmen'likti.

Zamandan ve mekandan münezzeh olma adına benim savaşım. Cesaretli ve onurlu davranıp da mutlu olmak adına. Varlığıma elle tutulur, gözle görülür somut deliller bulma adına. Bulup da anlamlandırma, bulup da manalandırma adına. Cesaret denen kavramı tüm hücrelerimde hissedip yaydan fırlayan ok misali sonsuzluğa göçmek adına. Otobanlarda ters şerite geçip de kamyonların üzerine son sürat koşma adına. Kollarımı kanat yapıp da toprak yollarda uçma adına.
Her şeyin üstüne gitmek, ama her şeyin. Sizi öldürmeyen şey sizi kendinize yabancılaştırmadan, her şeyle tanışıp da yaren olma adına. Hayatla sevişme adına. Sonrasında milyarlarca hayal piç olsa dahi. Cesur olmak. Göğüs kafesinde ırkı olmayan bir yaratık varmışçasına. Cesur olmak.
Her yerde söyledim bunu. Kulaklarını tıkadı insanlık. Kendi gürültüsünden kimseyi duymaz olmuştu aklıevveller. Cesaret güzel bir kelime olarak kalmıştı sözlüklerde. Yerini yadırgayan kelimelerim kendilerince hizaya girmişti, beni anlatıyorlardı. Eğri oldu. Kaydı harfler. Ben kaydım hayata. Var-oluş bir tecavüz çocuğu olarak devam etti karbondioksit solumaya. Cesaretsizce. Ve onursuzca.
Ben kendimi kendi özgürlüğüme mahkum ettim. Ben kendimi kendi sonsuzluğumda sonlandırdım. Ben kendimi kendi beynime gömdüm. Üzerini de düşüncelerle örttüm. Düşlerle.