16 Eylül 2011 Cuma

Buhran...

Yıkımlarla, koşuşturmacalarla, sorumluluklarla, ihanetlerle, yalnızlıkla, yabancılaşmayla örselenen ruh bir gün gelir, o konformist bedenine bir dur der. Şımarık beden barışıktır bu dünyevi uğraşlarla. Yaşar, tadar, yaşlanmayı bekler, yorulur, yorulunca dinlenir, kendine gelir ama ruh hatırlanmayı bekler, acı çeker. İşte insan bazen, bir anda kıpırdayamamacasına yorulur. Ruhum öyle güçlü bir baskıyla öylesine bir anda ve kati şekilde yoruldu ki ne olduğumu şaşırdım.

Henüz anlatmak için sözcük icat edilememiş duygularla birlikte gelen sessizlik -ki bağırmak istenilen zamanda sesin çıkmaması, bir boşluk -ki ruha güç verenlerin eksikliğinden kaynaklanan ve süreğen bir eylemsizliğe hapsolan durgunluğun menşei, ve dinlenme isteğiyle daha çok yorulan bir akıldan öteye geçememe sorunu bu. Başlayan güne ait olamamak ve hemen arkasından gelen histeri krizleri. Aştım dediğin dağın başında bulmak kendini. Yeniden.. ve yeniden. Döngülerden döngü beğendiğin bir harala gürele içinde şaşkına dönmek.

Çok yoruldum. Maddi, manevi, ruhen, bedenen ve daha pekçok bok püsür konuda yoruldum. İstihab haddimi aştım. Yüklenebileceğimden fazlası yüklendi. Amortismanlarım zıvanadan çıktı. Ruhum çöktü. Hücre çekirdeğime kadar laktik asit doldum. Arındıracak bir detoks yoluda yok. Ruhumu kıpırdatacak halim kalmadı. Bir insanın hayatı bir kere rayından çıktı mı şarampole yuvarlanması zorunluluk mu? 8/8 suçlu olduğum bir kazanın kurbanı mıyım? "Her şey üstüste geldi yahu.." cümlesi dilime pelesenk mi olmalı?

Önce arzular gitti, sonra fikirler devrildi yere. Ve güven, bir buluttan kırpılmışta yıldız olup gökyüzüne varmış şimdi. Geriye boş bakışlar, konuşulan anlamsız kelime öbekleri ve saf gürültü kaldı.

Bir adım daha atarsam kendimi sürmenajda bulacağımı biliyorum bu nedenle koltuğuma kurulmaya gidiyorum. Halimden memnunmuş gibi görünmeye devam edeceğim.