4 Ekim 2013 Cuma

Aslında bir konu var.



Diyorum ki, keşke insanların görüntüleri kişiliklerine göre şekillenebilseydi. Öyle ya, her bebek doğduğunda en güzellerin güzelidir, zaman içinde eğer iki yüzlü olarak yetiştirilecekse ikinci bir kafası daha çıkabilseydi omzunun üzerinden, kalbi ne kadar kötüyse o kadar kırmızı olabilseydi gözleri mesela, ya da ne kadar çıkar sahibiyse o kadar buruşabilseydi dudakları. O zaman yüzü güzel, içi çirkin - içi güzel, yüzü çirkinlerin eşitliği daha adil olmaz mıydı?

Biz aldanır mıydık o zaman? Ya da çirkinleşeceğimizi bile bile kötü kalpli olmayı tercih eder miydik? Tüm bunlar sana "çocukça" mı geliyor? İyi zaten ben küçüklüğüme, güllerin önemsendiği, yıldızların gülümsediği, koyunların evcilleştirildiği Küçük Prens’li gezegen imgeme geri dönmek istiyorum. Çünkü dünya bugün çok kirli. İnsanlar radarı geçince hızlanan araba piçliğindeler. Burada kimseyi sevemiyorum. İzin verilmiyor.

Hala yaptığım şeyleri inkar etmek konusunda onların becerilerine erişemedim. Vazoyu kıran çocuğun suçunu gözlerinden anlamaz mısın? Ben hala o gözlere sahibim. Kötülükler ve inatlaşmalar gözümün önünde onlara ne kadar mutluluk getirirse getirsin, ben mutsuzluklarımın temizliğiyle övüneceğim.

Belki bundan yıllar sonra bile dünyanın kirliliğinden bahsediyor olacağım, aynı şeyleri tekrarlayarak ölüp gideceğim ama arkamdan titreyen dudaklarıyla "Ne iyi insandı" diyecekler.

Biliyorum, öyle diyecekler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder